Mezhepler Çatışmasının Eşiğinde

Yaşadığımız dünyada bir aidiyetler yumağı içindeyiz. Hepimiz belirli ölçülerde bir şeylere kendimizi ait hissediyor ve kendimizi bu aidiyetlerle tanımlama ihtiyacı duyuyoruz. Yine bu aidiyetlere verdiğimiz öncelikler de bizce geçerli olan kriterlerin tesiriyle sıralanıyor. 

Yaratılışının manasını anlamış bir Müslümanın, müslümanlıktan başka tüm aidiyetlerini ikinci plana alması ve en önemli aidiyetinin kendisine ait olan imanı ile var olduğunu bilmesi gerekir. 

Günümüzde bu üstün değer olan İslamiyetin kapsayıcılığına sığınıp, tüm küçük aidiyetlerimizin zayıf ve dar kalıplarının  öngördüğü menfaatleri, büyük aidiyet olan İslam'ı zarf ederek gün yüzüne çıkaran bir topluluk olduk. Belki de hep öyleydik... 

Şahsi ve ailevi hayatına gelen bir tehlikeyi izale etmek için, kendi şahsını İslam'ın sembolü gibi lanse edenler, Mikro milliyetçilik ve kavmiyetçilik bataklığı içinde yüzerken, ümmet şemsiyesinin altında poz verenler, kendisine ve yakınlarına menfaat temin etmeye çalışırken, buna Kuran naslarından kulp uydurmaya çalışanlar, tüm bu küçük aidiyetlerinin oyuncağı olan ve yüce İslam'ı da o aidiyetlere oyuncak etmeye çalışan bedbahtlardır. 

Herkesin "cihat! cihat!" çığlıkları atarak ortalarda dolaştığı dünyamızda, öldürülen her 10 Müslüman'ın 9'unu müslümanlar öldürüyor. Dünyada Müslümanın müslümana yaptığı zulüm yeri geliyor Firavunları sollayıp geçiyor. Hepsinin de arkasında bir fon müziği gibi "Cihat! Cihat!" naraları yükseliyor. 

Mezhepler, gruplar, klikler, birbirlerini "Maşallah, kardeşlerimiz çok iyi çok hoşlar da..." diyerek başlayan cümlelerin arkasından hunharca bombalıyorlar. "Grup, cemiyet, cemaat kavramına karşıyız. Biz Muhammed (s.a.v.) ümmetiyiz." diyerek ortaya çıkanlar da yeni bir cemaat olarak kendilerini tescil ettirip, kendini ümmete mensup hisseden diğer herkesi cennetten kovmaya, ya da hiç sokmamaya gayret ediyorlar. 

İmamlarının arkasında onlara istikamet veren ve eğri kılıçlarını idarecilerini doğrultmak için çıkarıp gösteren özgür ruhlu sahabinin yerini, her daim başındakilerin gütmesiyle gözü kapalı uçurumlardan aşağı atlayan nesiller alıyor. 

Dünyada İslam aleyhine kazanlar kaynarken, kendi içlerinde birbirlerinin gücünü tüketmek için bileniyorlar. Kardeşi kardeşe düşürmek için dışarıdan çok  manevralar yapıldığı bir gerçek de... Kardeşin de kardeşe düşmeye pek bir hevesi var. 

Sünni camiada en kendini bilmez hatip kimse, onu bulup konuşturuyor, Şiilere dinletiyorlar. Şii dünyasında en küstah ve aşağılık adamı da çıkarıp, sünnilere gösteriyotlar. "İşte Sünniler budur..." "İşte Şiiler budur..." diyerek. Bir kişinin işlediği küçücük bir hatayı önce köpürtüp, onun mensup olduğu bütün bir gruba mal ederek, "Hepsi de bunu yapıyor..." dedirtiyorlar. Cerbeze denilen lanet olası şeytan tuzağı, kendilerini nasıl yoldan çıkarıyorsa, insanları da aynı tuzakla yoldan çıkarmaya çalışıyorlar... Dostlarının silahıyla silahlanıyorlar. Ya da düşmanlarının silahıyla dostlarını vuruyorlar. 

Şu an Batı dünyasıyla biraz haşır neşir olanlar göreceklerdir ki, artık İslam dünyasının perişan ve sefil haline bakıp üzülüp acıyanların sayısı günden güne azalıyor. Çünkü artık bunlara müstahak olduklarına inanıyorlar. 

Bir batılı nükleer fizikçi, Kur'an'ı ve Sahih-i Buhari'yi satır satır okudum, Müslümanlar içinde okuyana da rastlamadım diyor, böbürlenerek... 

"İslam selamet ve barış dini değildir." diye homurdanıyor. "İslam'ın özüne dönmeye ihtiyacı var mıdır?" diye soranlara El-Kaide ve IŞİD gibi çaşıtların İslam'ın özü olduklarını, bunların birer öze dönüş hareketi olduğunu anlatıyor. 

Üç satır ayet okumamış sürüler, fevc fevc onların kara bayrakları ve kara fikirleri altında toplanıyor. Çünkü cehaleti beslediniz. Çünkü ezberlerinizden hiç şaşmadınız. 

Bu nedenle Müslümanlar, cennete gönderdikleri adam sayısıyla değil, cehenneme gönderdikleri adam sayısıyla Hak katında makbul olacaklarını düşünüyorlar. 

Sevgi ve saygıyı hep ıskalıyor, kafa kesmeye gelince de Müslümanlardan başlıyorlar. 

Önümüzde dinamiti, barutu tam yerleştirilmiş, fitili tutuşturulmuş bir mezhepler çatışması var. Bu savaşın galibi olmak için canhıraş kavga ededursunlar, böylesi bir savaşın galibi Şeytan olabilir ancak. 

Dünya tarihinin değişmez kaderidir, yozlaşan değil, yüzleşen topluluklar geleceğin sahibi olurlar. Destansı tarih lafazanları değil, bugünün sessiz mütevekkilleri, suskunluğu binlerce çığlığa denk münevverleri tevarüs eder akibeti. 

Dileğim odur ki "Biz kimiz?" sorusunu her şey harap olmadan kendimize sorabilelim. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Alevi Bektaşi İcazetnamesi

Sahiplik anlamı getiren "ZÛ" ("ذو") lardan sonra gelen kelimelerin bazısı nekire, bazısı ma'rife geliyor. Bunun sebebi nedir?

Fransız: İz'ansız